Sevgi Dolu Bir İlişkiyi Sürdürmenin 3 Adımı
21.10.2023 11:29:27 231 Kişi görüntüledi
Sevgi Dolu Bir İlişkiyi Sürdürmenin 3 Adımı
İyi bir ilişki, yalnızca birine aşık olduğumuzda hissettiğimiz değil, aynı zamanda hayatlarımızı başka biriyle paylaşmayı öğrenirken, zamanla şekillendirdiğimiz bağlantıyla ilgilidir. Çoğu çift için mücadeleler, partnerlerin ya birbirinden ayrıldığı ya da kaynaştığı alanlarda var olma eğilimindedir. Romantik bir partnere duygusal olarak yakınlaşırken güçlü bir benlik duygusunu sürdürmek, aşkı canlı tutmanın en etkili yollarından biridir.
İlişkiye getirdiğimiz kendine özgü nitelik ve kimlikler vardır. Bunlar, partnerimizi ilk etapta bize çeken şeylerdir. Yine de, bir araya geldiğimizde, "ne kadar iyi bağlantı kurabiliyoruz?" sorusu ortaya çıkıyor. Diğer kişiyi duygusal dünyamıza mı davet ediyoruz yoksa güvenli bir mesafe mi koruyoruz? Kendimizi yeni deneyimlere mi açıyoruz yoksa kendimizi tamamen ilişkide mi kaybediyoruz?
Partnerimizle bütünleşebilmeliyiz ve aynı zamanda kendimize özgü ve ayrı bir benlik duygusuna sahip olmalıyız. Bunu yapmak için, diğer kişiye yaklaşmaya istekli olmalıyız, ancak kimliğimizi onlarınkiyle birleştirmeye çalışarak kim olduğumuzun temel yönlerini kaybetmemeliyiz.
Bazılarımız bağlantı kurmakta çok iyiyiz ama benlik duygumuzu korumakta o kadar iyi değiliz. Diğerleri özerk kalmakta çok iyidir, ancak bir partnere yakın olmak için mücadele eder. Öyleyse, daha güçlü bağlantılar oluşturmak için farklılaşma ve bağlantı kavramını nasıl kullanabiliriz?
1. Bağlanma Geçmişinize Bakın.
Göz önünde bulundurabileceğimiz ilk şey bağlanma geçmişimizdir. Çocuklukta bakıcılarımıza (anne, baba, diğerleri), hayatımız boyunca ilişkilerin nasıl yürümesini beklediğimize dair model görevi gören bağlar oluştururuz. Güvenli bir bağlanma, ilişkilerde kendinden emin ve tatmin hissetmemize izin verebilirken, güvensiz bir bağlanma modeli, "çok fazla" yakınlıktan veya "çok az" yakınlıktan rahatsızlık duymamıza neden olabilir. Çocukken oluşturduğumuz bağlanma modeli, yetişkinlikte oluşturduğumuz kalıpları etkilemeye devam ediyor.
Örneğin, çocuklukta kaçınan bir bağlanma geliştirdiysek, yetişkinler olarak muhtemelen kayıtsız bir bağlanma modeline sahip oluruz. Partnerimizi muhtaç, talepkar veya kontrol edici olarak yanlış algılayabilir ve bir ilişkide duygusal yakınlık tarafından tüketilmekten veya ele geçirilmekten korkabiliriz. Çocukken endişeli bir bağlanma modelimiz varsa, yetişkinlikte saplantılı bir bağlanma modelimiz olması muhtemeldir. O zaman kendimizi daha yapışkan, güvensiz, sahiplenici veya reddedilmekten korkan hissetme eğiliminde oluruz. Her iki durumda da, farklılaşma ve bağlantı ile mücadele ediyoruz. Kayıtsızca bağlanan bir kişi, partnerinin ihtiyaçlarını karşılama konusunda kendini geri çekilmiş ve dirençli bulabilir. Kafası meşgul bir kişi, kendisini aşırı odaklanmış, reddedilmek için can atıyor ve partnerinden güvence talep ederken bulabilir.
Hangi bağlanma modeliyle özdeşleştiğimizi tanımlayalım. Unutmayalım ki, kendi içimizde kazanılmış güvenli bağlanma ve iç güvenliği geliştirmenin yöntemleri vardır. Bağlanma modelimizi tanımlayarak, geçmişimize dayanan ve mevcut ilişkilerimizde bize hizmet etmeyen inanç ve davranışları tanımaya başlayabiliriz. O zaman hem bu inançlara hem de bunun sonucunda ortaya çıkan inatçı davranışlara meydan okumaya başlayabiliriz. Bunu yaparken, partnerimizle aramızda doğal olarak daha fazla yakınlığın akmasına izin verebiliriz.
2. Eleştirel İç Sesinize Dikkat Edin.
İlişkiler hakkında kafamızda dönüp duran fikirler, “eleştirel bir iç ses” şeklinde ortaya çıkma eğilimindedir. Bu "ses" bize kendimiz, partnerimiz ve ilişkilerimiz hakkında birçok mesaj ve talimat gönderir. “Dikkatli olun” diye uyarıyor. "Muhtemelen seni terk edecek. "Kimseye ihtiyacın yok" diye devam eder. “Sadece mesafeni koru.” "O çok yapışkan." "Bu seni reddettiğinin bir işareti mi?"
Bu ses bir vicdan değildir ve genellikle bizim çıkarlarımıza hizmet etmez. Bunun yerine, ya bizi kendi kimliğimize sarılmaya ve vazgeçmeye teşvik ederek ya da geri çekilip tetikte kalmamızı söyleyerek, ilişkimizde sürtüşmeye neden olan davranışlarda bulunmamızı tavsiye ediyor. İçimizdeki bu eleştirmene ne kadar çok meydan okuyabilir ve gerçek duygularımızla ne kadar çok bağlantı kurabilirsek, kim olduğumuzla bağlantıda kalırken sevgi dolu duygularımızı o kadar iyi ifade edebiliriz.
3. Savunmalarınızı keşfedin.
Açık olduğumuzda ve hayatımızı genişlettiğimizde insanlar bizimle daha fazla ilgileniyor ve daha çekici görüyor. Bu, ilk aşık olduğumuzda doğal olarak yaptığımız bir şey. Açık fikirliyiz, karşımızdaki kişiye ciddi bir ilgi gösteriyoruz ve yeni şeyler denemekten ve dünyamızı genişletmekten heyecan duyuyoruz. Partnerimizin benzersiz niteliklerini takdir ediyor ve bize değer vermesine izin veriyoruz.
Ancak yakınlaştıkça ve belki de kendimizi daha savunmasız hissettikçe, eski savunmalara geri dönmeye ve eleştirel iç seslerimizle hareket etmeye başlayabiliriz. Partnerimizin üzerinde daha fazla kontrol uygulamaya başlayabilir veya ilgi alanlarımızdan ve kendimize ait yönlerden vazgeçebiliriz. Daha endişeli olabilir veya kabuğumuza çekilebiliriz. Bu davranışlar, farklılaşma ve bağlantı arasındaki dengeyi bozmaya başlar ve genellikle bizi birine veya diğerine doğru yönlendirir.
Hedefimiz, partnerimizden bağımsız olarak kim olduğumuz konusunda kendimize güvenmek ve aynı zamanda onlarla bağlantı kurmanın tam değerini ve canlılığını hissetmemize izin vermek olmalıdır. Birbirimize yaslanıp hayatı paylaşabiliriz ama yine de iki bütün insan olarak birbirimizden uzaklaşabiliriz. Bu denge için ne kadar çabalarsak, biz, partnerimiz ve ilişkimiz o kadar güçlü olur.
-Uzm. Klinik Psikolog Ömer Kurt
Bu Konuyu Paylaş; Facebook Twitter Linkedin